Antalyaspor’un, ligin en düşük transfer limitine sahip ikinci takımı olarak başladığı transfer sezonu; takıma yük olan, oynamamış, kiralık sözleşmesini tamamlamış, performans vermemiş ve 3 ay önce herkesin “gitsin” dediği oyuncuların da içerisinde bulunduğu 19 futbolcu ile yolların ayrılması ve 11 oyuncunun takıma dahil edilmesiyle noktalandı.
Oluşturulan algının aksine, geçmiş sezonlara göre kırmızı beyazlıların “eksik” ama çok daha başarılı bir transfer operasyonu yürüttüklerini düşünüyorum.
Daha önce de aynı sorunu vurgulamış olmanın gönül rahatlığı ile, önceliği hatalara verelim.
Her şeyden önce, bu takıma bir stoper alınacaksa, bu isim Naldo olmamalıydı. Evet, Antalyaspor takımın gol yükünü sırtlayan oyuncusunu sattı ve net bir santrfor eksiği vardı ancak altın vuruşu, 2 tam sezondur kanayan yarası olan stopere vurmalıydı; vurmadı.
Yarayı kapatmadan pansuman niteliğinde, “en iyisini bulana dek”, Naldo takviyesi yapıldı. Bu "duruma göre mantıklı karşılanabilir takviyeden" sonra yaşanan talihsiz olay, kimsenin aklına gelemezdi. Naldo’nun durumu netleşmeden dört stopere maaş ödeyen bir kulübün; beşinci oyuncu için ekstra bir bütçesi aralaması pek mümkün gözükmüyordu.
Naldo’nun yerine alınacak A kalite bir stoper de Allah korusun benzer durumları yaşayabilirdi. Bu konuda, Antalyaspor yönetimini biraz şanssız görüyorum. Ancak tekrar vurguluyorum; Naldo ile anlaşamayıp, yerine dünya üzerinde bir stoper bulamayıp yeniden Naldo’yu transfer etmek; “son 2 sezonun transferlerindeki karar vericileri açısından” feci hatalı bir tercihti.
Ve yine daha önce söylediğim gibi; bir önceki sezonu yaklaşık 30 maç kaçırarak “pas geçmiş” Adam Buksa’yı alıyorsanız, arkasına stepne olarak “ne vereceğinden ziyade ne vermeyeceğini” önceki sezon gözlerimizin önünde kanıtlamış Britt Assombalonga’yı koymamalısınız...
Sağ bek konusunda sıkıntı yaşayacağımızı düşünmesem de, daha önce kritize ettiğim gibi sol bekte halâ endişeliyim. Nuri Şahin ve ekibi, bu bölgede Erkan Eyibil ve Erdoğan Yeşilyurt gibi iki devşirme oyuncuya güveniyor ancak Antalyaspor gibi bir Süper Lig takımının yedek sol beklerinin kariyerlerinde toplam 6 maçta sol bek pozisyonda görev yapmaları, riskli bir planlama.
Antalyaspor’un yeteri kadar alt lig taraması yapmadığını düşünüyorum. Erdoğan Yeşilyurt iyi bir “yedek/joker” ancak alt liglerde patlama yapma potansiyeli olan oyuncular vardı ve böyle bir bonservis ödenecekse tercih “bana göre” bu tarz oyunculardan yana kullanılmalıydı.
Bana göre en önemli eksikliklerden biri de; takımdaki sert, kesici, agresif ve tempolu bir "air blocker filter man" eksiğiydi. Özellikle "6" piyasasının karaborsaya dönüştüğü sezonda bu tarz ve gelişime açık bir oyuncu bulunabilseydi, Antalyaspor'un hem oyununa hem de gelecek sezonki bonservis girdilerine çok büyük bir artı yazılması garanti olabilirdi.
Ancak...
Yeterince hakkı verilmese de Antalyaspor’un yaptığı transferlerin kalan bölümünü doğru/uygun ve hem performans hem de bonservis getirebilir buluyorum...
Kırmızı beyazlıların transfer ettiği Jakup Kaluzinski, Sander van de Streek, Dario Saric, Zymer Bytiqi, Ramzi Safouri ve Sagiv Jehezkel, takımlarında düzenli forma giymiş oyunculardı. Bu oyunculardan bugüne kadar izlediğimiz Jakup, Sander, Dario ve Zymer’in takımla kayda değer sayıda antrenmana çıkmadan ve tam olarak hazır olmadan oynadıkları süre boyunca, “takımın da genel oyun şablonuna bağlı olarak” doğru işler yapabilecek potansiyelde oyuncular olduklarını gösterdiler.
Hatta sanıyorum Jakup Kaluzinski’yi kırmızı beyazlı forma ile çok da fazla izleyemeyeceğimizin hepimiz farkındayız...
Henüz canlı gözle izlemedik ancak bir sakatlık yaşamadığı taktirde, Sagiv Jehezkel ve Ramzi Safouri’nin de “direkt lige etki edebilecek” potansiyelde oyuncular olduklarını düşünüyorum. Taraftarlar genel olarak sevmez ancak ben, Safouri ve Sagiv gibi “gösterişsiz” ve “underrated” oyuncuların daha çok katkı verebileceklerine inanıyorum.
Bu arada, 54 maça santrfor olarak çıkıp sadece o mevkide oynadığı maçlarda 12 gol - 6 asist yapan (ki, her 3 maçta 1 gole doğrudan katkı anlamına gelir) bir oyuncunun transferinin ardından “forvet gelmedi” ya da "bu oyuncu sağ bek" demek için, biraz kötü niyetli olmak lazım. Ayrıca Sagiv'in kısa skilss videolarını değil, ufak bir araştırma ile santrfor olarak oynadığı maçların tamamına yakınını bulup izlerseniz; hem akan oyunda pozisyon alışı ve doğru konumlanmasını hem de sırtı dönük oyundaki pozisyon bilgisinin ne kadar kuvvetli olduğuna dair gerekli fikri edinebilirsiniz...
Antalyaspor, gerektiğinde santrforda da oynayabilecek bir sağ kanat arıyordu ve evet, bence Başkan Gülel tam olarak istediği potansiyel ve beklentide bir sağ kanat forvet bulamadı, bulduğunu da oyuncu tarafından gelen ve sürekli değişen talepler sebebiyle alamadı ancak Sagiv gibi çok yönlü ve skorer bir oyuncuya santrfor meziyeti olmayan İkinci Lig topçusu muamelesi çekilmemeli...
Bana göre %70 başarı ile tamamlanan ve Başkan Sabri Gülel’in ilk transfer dönemi özelliğini taşıyan bu dönem, elbette her şeyin sonu değil. Devre arasında gerçekleşecek ikinci transfer tescil dönemi, bugün çıkmayan bir çok fırsatın o dönemde çıkması anlamına geliyor ve daha da önemlisi, Avrupa’da herhangi bir ligde oynayan ancak sözleşmesi o yaz boşa çıkacak yüzlerce oyuncunun “erken transferi” anlamına gelir ki...
Ocak’ta, önümüzdeki ay ya da yarın değil; bugünden, Antalyaspor’un devre arasındaki transfer planlamalarına başlaması, özellikle sözleşmesi gelecek Haziran’da bitecek oyuncuları gözüne kestirmesi gerekiyor...
Yeter ki devre arası transfer dönemi de, yaz transfer dönemi kadar başarılı olsun; geçmiş sezonlardaki gibi 1 saniye bile süre alamayan oyunculara boşu boşuna maaş verilmesin...
Yapılan transferlerin başarısı; sahaya ve sonuçlara yansıması, bonservis olarak geri dönüşü ve “neredeyse bütçesi olmadan” baştan bir takım kuran Hatayspor ile Antalyaspor’un sezon sonunda lig sıralamasındaki konumları ile doğrudan bağlantılı olacak.
Sonuç olarak; eksik olmasına karşın geçtiğimiz sezonlara oranla başarılı geçen bir transfer sezonu sonrası top, artık Nuri Şahin'de... Elbette Başkan Gülel'den de, yönetimden de, Nuri Şahin'den de mevcudun hep daha iyisini; daha iyi oyunu, daha iyi oyuncuları talep edeceğiz; etmeliyiz.. Ancak bunu yaparken mevcut şartları da göz önünde tutmalı, hayatı "Football Manager" sanmamalıyız... O oyun, bir simülasyon, burası gerçek hayat.
Bu arada..
Bizler, gazeteci olarak nasıl söylediğimiz sözlerden sorumlu isek, gündeme getirdiğimiz konuları bir zemine oturtma zorunluluğunda olup, nasıl kimseyi zan altında bırakmıyor ve nasıl iddialar üzerinden değil gerçekler üzerinden yorum yapıyor isek, “yönetici” sıfatı taşıyanlar da şehrin en büyük sivil toplum örgütünün bünyesinde çalıştıkları sürece aynı özeni göstermek zorunda.
Kimse, kimseye selam vermek, sevmek ya da haberlerini beğenmek zorunda değil ancak ortaya “sipariş haber yapanlar” cümlesini atan bir yönetici, bu ifadeyi hangi gazetecinin hangi haberi için söylediğini ve kimin “sipariş verdiğini”, bu sipariş karşılığında da ne alındığını net bir şekilde ortaya koymak zorunda.
Koymuyorsa…
“Kişi, kendinden bilir işi.”