2000li yıllara kadar ülkemizdeki futbol ekonomisi, iş adamlarının finanse ettiği ve çok yüksek meblağların dönmediği bir sektördü.Şampiyonluğa giden takımlar bile Avrupa!da 35 yaşına gelmiş yabancılara yöneliyordu.
Özel televizyonların yayın hayatına girmesi, izlenme oranı yüksek olduğu için futbol maçları yayın haklarının TRT'den alınıp kulüplere büyük paralar ödenmesi; bunun sonucunda 23 yıldır maçları naklen yayınlayan kuruluşun Süper Lig'deki takımlara ciddi maddi kaynak yaratmasını sağladı. Bu da, transferde kulüpleri pahalı oyunculara yönlendirdi.
Futbol endüstrisinin içine naklen yayınların dışında sponsorluk kavramı da girdi. Gerek forma gerek stadyum isim sponsorlukları derken kulüplere inanılmaz paraların akmasına neden oldu. Tabii bu yoğun para trafiği futbol kulüp yönetimlerinin bazı insanlar için mutlaka sahip olunması ve içinde olunması gereken yapılar haline getirdi.
Maalesef, ülkemizdeki kulüplerin yapısı denetlenmeye ve taraftarının kulüp üstünde söz hakkı olmasına engel durumda. Türkiye'deki kurumların "Futbol kulüpleri organize yapılar; aman onlara yanlış yapıp siyaseten karşımıza almayalım " mantığı para trafiğinin nereye aktığını belirsiz hale getirdi.
Günümüzde genelde yukarıda yer alan kulüplerin toplam borcu 30 Milyar TL'ye ulaştı. Anadolu takımları açısından bakarsak, Avrupa'ya gitmek büyük başarı olarak görüldüğünden gözlere adeta perde iniyor. Anadolu'dan çıkan 5.şampiyon Bursaspor Tff 2. Lig'de. Ege'den bir ilçe takımı olmasına rağmen 2 sene üst üste Avrupa yapan Akhisarspor da artık Amatör Küme'de. Gaziantepspor, Malatyaspor, Eskişehirspor kazandıkları büyük bonservis paralarına rağmen ya yok oldular ya da son nefeste direniyorlar. Halen Süper Lig'de olan 3-4 kulübe puan silme cezasının geleceğini yakında göreceksiniz.
Benim her zaman söylediğim bir şey vardır. Kulüplerin denetleme kurulları, O şehrin Valisi, Cumhuriyet Başsavcısı, Emniyet Müdürü ve Defterdarının oluşturacağı komisyondan oluşmalı. Yoksa "Sen, Ben, Bizim Oğlan" mantığı ile olan biten sümen altı edilliyor.
Antalyasporumuza gelecek olursak; maaalesef transfer yasağı kelimesi ile akraba olduk. Özellikle 2014 yılından sonra alınan çok sayıda oyuncuya yıldız transferleri ve ülkede ani yükselen döviz kuru da eklenince borç sarmalına dolandık. Sonra kulüp içi malum olaylar çıkmazı daha da derinleştirdi.Sabri Gülel Başkan, bu kötü gidişe set çekip kulübu ağır yüklerden kurtarsa da; her zaman bahsettiğim malum vesayet onu da harcadı. Mevcut Başkan Sayın Sinan BOZTEPE sürekli çabalasa da destek alamadığı için işi çok zor.
Antalyaspor Kulübü ve camiası içinde bulunduğu durumu hak etmiyor. Başkan ve Yönetimlerin sürekli kısa dönemli olması istikrarı önlüyor. Kusura bakmasınlar, kulüp için gerekli gelir getirici projelere yönelmemeleri, dışarıdan gelen önerilere kapalı olmaları, kapalı fanus içinde yönetim anlayışı, takımı hem şehirden hem şehrinin kulübu için kafa yoran insanları uzak tutuyor. Sohbetlerde dile getirdiğim nacizane bazı önerilerimi burada yazmak istiyorum
1.Dünya da, pazarlama ayaklı marketinge yöneliyor. Pansiyonlardan 5 yıldızlı otellere kadar gidip para istemek yerine yatak kapasiteleri kadar bu işletmelerinin isimlerinin yazılı olduğu formalar verilse, onlar da müşterilerine hediye etse; işletmelerin reklam maliyetlerinin azalmasına destek olur ve sayısı milyona yaklaşan forma satışımız olur.
2.2016 yılından beri EXPO alanı hayalet şehre döndü.1 Haziran-1 Ekim tarihleri arasında bu alan Antalyaspor'a tahsis edilse; kulüp, profesyonel bir organizasyon şirketi ile alanda konser ve etkinlik yapsa çok net kulübe katkısı olur. Ulaşım-Güvenlik-Temizlik konusunda dönüşümlü çevre belediyelerden destek alınabilir.
3.Belediyelerdeki inşaat ruhsatı, iş yeri ruhsatı vb işlerde forma karşılığı destek alınsa; şehrin içinde olduğu ekonomik hareketlilik ile ekonomisi çok rahat bir kulüp olabiliriz.
Ama her şeyin temeli aidiyet ve sevgi duygusundan geçiyor. Antalyaspor Kulübü'nün kimseye muhtaç olmadan rahat şekilde yaşaması hayata geçmesi zor olmayan projelerden geçer.